ZEHR-İ NERGİS / Bölüm 10

  Pamir emniyetteki odasına girer girmez Begüm’ü yanına çağırdı. Önce halini hatırını sordu. Sonra yüz ifadesini inceleyerek bir talibi olduğunu söyledi. Tabi, sevdiğin var mı diye de sordu. Ee, Begüm bu, ‘Başar’ı seviyorum’ der mi hiç! Demedi. Pamir de talibinin kim olduğunu söylemedi. Begüm’ün eli ayağına dolanmış, ne yapacağını bilememişti.

 Pamir, Begüm’ün bu halinden zevk almış, işin boyutunu ileriye taşıyarak, ekiptekilere şimdiden hazırlık yapmalarını söylediğinden bahsetmişti. Begüm gözlerini pörtleterek, “Başar da mı biliyor?” diye sorunca, Pamir doğru yolda olduğundan emin olmuştu.

 Begüm’ün Başar’a ne kadar öfkelenebileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Öfkesinin köpürerek taştığını hissedince, izin isteyerek odadan çıktı.

 Begüm’ün ardından Orhan girdi, Pamir’in odasına. Begüm’ün odadan çıkarken ki suratı dikkatinden kaçmamıştı. Odaya girdiğinde de Pamir’in yüzündeki keyfi görünce bir şeyler döndüğünü anlayarak sordu.

 Pamir konuşmayı anlattığında, Orhan niye böyle bir şey yaptığını anlayamadı.  

“Eğer gelenin Başar olduğunu söyleseydim, istemeyecekti. Belki bana bir şey demeyecekti ama Başar’ın karşısına dikilip engel olacaktı,” diye açıkladı Pamir.

“Ee, şimdi ne oldu?”

“Şimdi.. Aşkla tanıştı.”

  Ekip toplantı masasındaki yerini almış ve Adem Yılmaz’ı ele almıştı. Türkiye de Adem Yılmaz isminde pek çok kişi vardı. Fakat İnci ilgi çeken beş Adem Yılmaz bulmayı başarmıştı. İlk önce, ölen Adem Yılmaz’ın yaş aralığına göre aramasını kısıtlamıştı. Şehit Mahmut Yılmaz’ın oğlu ‘2 Ocak 1984’de doğmuş olduğundan, araştırmayı 1980 ve 1990 yılları arasında yapmıştı. Sonra biraz daha daraltıp, yalnızca 1984 yılında doğan Adem Yılmaz’ları araştırmıştı. Onlar arasından beş kişi dikkatini çekmeyi başarabilmişti.

 1984 yılının mayıs ayında doğan Adem Yılmaz, Organize Suçlarla Mücadele de komiserdi. Fakat sonra görevi kötüye kullanmaktan açığa alınmış; inceleme sonucunda, silah kaçakçılığı yaptığı öne sürülmüş ve tutuklanmıştı. Şansa bakın ki, Yurdagül kaybolmadan üç ay önce hapisten kaçmış ve hala izine rastlanamamıştı.

“Temmuz ayında,” diye mırıldandı Pamir. “Aradığımız adam bu değil,” diyerek masaya doğru eğildi. “Yurdagül’ün hayatı mayıs ayında değişmiş, kaçırılmadan yaklaşık beş ay önce.”

 İkinci Adem Yılmaz, dört yıl öncesinden tanıdıktı. Dört yıl önce tecavüze uğradıktan sonra öldürülen Sudem Karalı dosyasının zanlısıydı. Kıza önce tecavüz etmiş, sonra cesedini parçalara ayrılarak bir çantaya koymuştu. Sudem’in cesedi bir ormanda bulunmuştu. Ve ne yazık ki, bu adam iyi halden dolayı ceza indirimi alarak iki sene sonra serbest bırakılmıştı. Nasıl böyle adamlar serbest kalabiliyordu? Sokakların, kadınların ve çocukların güvenliği böyle mi sağlanacaktı?

“Sokakların güvenliğini tamamen kaybetmesi için salıyorlar böyle itleri.. Sonrasında da bas bas bağırıyorlar, solan bir gençlik için!” demişti Pamir.

 Üçüncü Adem Yılmaz, ‘2 Ocak 1984’ yılında, Şehit Mahmut Yılmaz’ın oğluyla aynı gün doğmuştu. Kendisi tam bir kadın avcısıydı. İlişkisi olduğu tüm kadınlar, ilişkisi bittikten birkaç ay sonra intihar ediyordu ve adı geçen şahıs olaylar intihar olduğu için hiçbir ceza almamıştı. Bazı sevgililerinin ailesi Adem’den şikayetçi olmuş, fakat polis cinayet namına bir iz bulamamıştı. Gelin görün ki Adem’in evi Beyoğlu’nda ve kendisi de İstiklal Caddesinde gitar çalıyor ama mesleği hemşirelikti. İnci’nin dikkatini en çok çeken Adem Yılmaz buydu.

 Pamir, Begüm’e hemşireye muayyene olmasını söyleyerek, adamı gözetlemesini istedi. Eli alçıdan yeni çıkmıştı, bir gösterse iyi olurdu. Başar’ı da onunla gitmesi için görevlendirdi, fakat Başar’ın görevi arabada beklemekti. Elbette bu pek hoşuna giden bir görev olmamıştı.

  Dördüncü Adem Yılmaz Özel Kuvvet Komutanıydı ve bilgileri gizli tutuluyordu. Pamir, İnci’ye Adem Yılmaz ismini verirken, “sadece katil olduğunu düşünme, aradığımız kişi masum bir sevgili de olabilir,” demişti. Bu yüzden de İnci listeye bir komutan eklemekten zarar gelmeyeceğini düşündü.

 Pamir, İnci’ye dönüp, “Özel Kuvvetle iletişime geç,” dedi. “Adem Yılmaz’ın direk kendisine ulaşmak istediğimi söyle ve asla Yurdagül olayından bahsetme.”

  Beşinci Adem Yılmaz, İstiklal Caddesinde bir simitçiydi. Şansa bakın ki, Yurdagül kaybolduğu gün onun da kaybolduğuna dair emniyete telefon gelmişti. Telefon eden babasıydı ve işler tam olarak bu noktada karışıyordu. Babası Ziya Yılmaz, 60 yaşında, bekar ve başarılı bir cerrahtı. Fakat geçirdiği esnettik ameliyatları sayesinde 40’lı yaşlarda gösteriyordu. Üstelik son derece zengindi.

“Sizce de öyle bir zenginlikte, oğlunun simit satması garip değil mi?” diye sordu İnci.

 Pamir, İnci’yi cerrah Ziya Yılmaz’la görüşmesi için görevlendirdi.

 Vücudunu dikleştirerek, “İş paylaşımına geçiyoruz,” dedi Pamir. “Mithat, Begüm, Başar ve İnci siz odadan çıkabilirsiniz. İnci sen onlara adresi verdikten sonra dediklerimi yap. Önce Sudem dosyasındaki herif için takip emri çıkar, sonrasında da Özel Kuvvetle bana bir görüşme ayarla.”

  Dördü odadan çıkınca Orhan’la ikisi kaldı. Dirseklerini masaya koyup, parmaklarını havada birbirine geçirdi Pamir. İç çekerek burnunu ellerine yasladı. Bakışları tavandan sarkan sarı ampuldeydi. Farkında olmadan bacaklarını titretiyordu. Dikkatli bir şekilde ona baktı Orhan.  Tam Nergis’i bulmaktan vazgeçeceğini söyleyeceği sıra aklına bir şey takıldı.

 Orhan, Pamir’in yüzündeki ifadelerden bir anlam çıkarmaya çalıştıysa da başaramadı. Nihayetinde, “Ne düşünüyorsun?” diye sordu.

“Nergis’i” diye geveledi Pamir.

 Orhan parmaklarını saçlarının arasından geçirerek iç çekti. “Aslında sana söylemek istediğim bir şey var,” dedi. “Geçen gün sen emniyette yokken, İnci Nergis’le ilgili bir şey bulamadığını söyledi. Sana söyleme görevini ben üslenmiştim ama fakat aklımdan çıkmış.”

 Ellerini kaldırıp başını avuçlarının içine aldı Pamir. ‘Ben Nergis’i Kerim’e sormuş muydum?’ diye düşündü. ‘Kerim bana Nergis’ten.. Nurperi’nin bir kızı olduğundan bahsetmiş miydi?’ Orhan’a bakıp gayri ihtiyari başını sallayarak, gürültüye sandalyesini itti. “Sen emniyette kal. Bir yere uğrayıp geleceğim,” diyerek ayaklandı.

Orhan, “Nereye?” diye sorsa da, Pamir cevap vermeksizin hızla odadan çıkıp gitti. “Lütfen Pamir, Nergis’ten vazgeç. O masum değil,” diye mırıldandı arkasından.

  Bu kez etrafa bakınarak oyalanmadı Pamir. Kendinden emin adımları kapıda durur durmaz zili çaldı ve asla arkasına dönmedi. İçinden kapıyı Kerim’in açması için dua ederken, Kerim’in annesi açtı. Pamir’i gördüğüne rahatsız olmuş bir ifadeyle baktı. Pamir lafı eveleyip gevelemeden, Kerim’le konuşmak istediğini söyledi. Elbette ki, Başkomiserin amansız gelmesi kadını rahatsız etmiş ve oğluyla görüşmesini istememişti. Fakat Kerim kapıdan gelen tanıdık sese kulak vererek gelmişti. Küçük çocuğun içinde Pamir’e karşı tarifi olmayan bir sevgi vardı. Annesine güven veren bir bakışla bakıp, Pamir’le birlikte sokağa çıktı. Yan apartmanın merdivenlerine oturana kadar sessiz kaldılar. Oturduklarında Kerim’in Pamir’e sorduğu ilk soru, İhsan’la konuşup konuşmadığıydı. Pamir’e aradığı fırsatı Kerim altın tepside önüne sunmuş oldu.

 Başını olumlu anlamda sallayarak, Kerim’in kulağına doğru eğildi. “Hepsini öldürmüş çünkü Nergis’e aşıkmış,” diye fısıldadı ve geri çekilip Kerim’in yüzüne baktı. Çocukta herhangi bir şaşkınlık ifadesi aradı, bulamadı.

 Küçük omuzlarını silkti Kerim. “Onu abisiyle evlendirecekler diye mi?” diye mırıldandı. Pamir evet şeklinde başını salladıktan sonra, Nergis’i sordu Kerim’e. Nasıl biri olduğunu, onun hakkında ne bildiğini..

 Acıyla güldü Çocuk. “Aptalın tekiydi,” dedi kendinden emin bir şekilde. Pamir kaşlarını havaya kaldırarak bakınca çabuk çabuk devam etti konuşmaya. “Nurperi teyzeme çok kötü davranırdı. Annesini hiç sevmezdi.” Bir anda susup Pamir’in gözlerine baktı. “Senin kardeşin, di mi? O, Nurperi teyzemin kızıydı. Yani senin de..” başını yana eğerek dudağını ısırdı. “Kardeşine aptal dediğim için özür dilerim.”

 Elini Kerim’in omzuna koyarak gülümsedi ve hakkında daha çok şey bilmek istediğini söyledi.

 Boğazındaki tükürüğü yutup karşı kaldırımdaki eve baktı, artık hiç kimsesi olmayan boş gecekonduya. İstemsizce omuzlarını sikip, “Ona kötü davranırlardı,” dedi. “Nergis’e. Sanki o, bu eve ait değilmiş gibi. Sadece Nurperi Teyzem iyi davranırdı. Annesiydi sonuçta.. Ama Nergis annesine hiç iyi davranmıyordu. Onu itiyor, bağırıyor..” omuzlarını kaldırarak soludu. “Sürekli küfür ediyordu. Bir keresinde…” aniden sustu. “Çok kötü bir şey dediğini duydum.”

 Pamir sessiz kalınca Kerim iç çekerek Pamir’in kulağına, “Fahişe dedi,” diyerek fısıldadı. “Duyduğumda anlamını bilmiyordum ama sonra öğrendim. Nurperi Teyzem öyle bir kadın değildi.” Pamir’in gözlerinin içine baktı Kerim. “Değildi, di mi?”

 Acıyla gülümsedi Pamir. “Değildi elbette. O bir anneydi.”  ‘Benim annemdi…’

“İşte bu yüzden aptal dedim ona. Ama yine de üzülüyordum onun için. Çok kötü davranıyorlardı ona. Yokmuş gibi. Evden pek çıkmazdı zaten. Okula bile gitmiyordu. Kimseyle görüşmez, konuşmazdı. Ben onlara gittiğimde odaya kapanırdı. Annesinin kurabiyelerinden nefret ederdi. Sordum bir keresinde, ‘neden sevmiyorsun’ dedim. ‘Kusmuğa benziyor’ dedi. Ama benzemiyordu.

 Anneme sordum, ‘Nergis niye bu kadar kötü konuşuyor?’ diye. O da bana, ‘sevgiyle büyümeyen insanlar kötü konuşurlar, çünkü onlar iyiyi ve güzeli bilmezler,’ dedi. Anneme göre Nergis sevgisiz büyümüş. Neden bilmiyorum.”

“Ötekiler nasıldı? Bade, Oktay, Aykut?”

“Bade abla şımarık ve kötüydü. Oğlu Timur’u da sevmezdim. Onlar Nurperi Teyzeme kötü davranıyorlardı. Bade abla ona hep, ‘Kenar mahalle kadını’ derdi. Zaten o evdeyken ben hiç gitmezdim. Bir keresinde, ‘Sen de mi onun piçisin,’ dedi bana.

 Oktay abi iyiydi ama salaktı biraz. Sessizdi, hiçbir şeye karışmazdı. Ama Bade ablanın kuklasıydı. Ne derse yapıyordu.”

 Pamir duyduklarını hazmetmeye çalışırken, Aykut’u sordu.

“O garipti,” dedi Kerim. “Korkuyordum ondan. Nergis’i hep döverdi. Hele Bade abla varsa.. O bir şeytandı!”

“Bade’nin kocası nasıl bir adamdı?”

“O pek gelmezdi. Ama bazen geceleri gelip Nergis’i alırdı. Bade abla nefret ediyordu ondan ama bazı geceler Nergis onlar da kalırdı.” Omuzlarını silkerek, “Onları tanımaya mı çalışıyorsun?” diye sordu. Başını salladı Pamir. “Tanıyamazsın ki, onların hepsi garipti.”

 Yarım ağız gülümseyerek elini çocuğun omzuna koydu Pamir. Ona minnetle baktı. Çocuk da ona gülümseyip, “Yine gel,” dedi. “Şimdi eve dönsem iyi olur,” diyerek ayağa kalktı.

“Geleceğim,” dedi Pamir. Bu çocukta kendi çocukluğunu görüyor ve annesini buluyordu.

  Kerim gittiğinde kendini evin camından içeri bakarken buldu. Sanki onlar evin içindeymişçesine gözetliyordu. Az sonra bir tokat çınladı kulaklarında. Ardından Aykut’un sesini duyar gibi oldu. Küçük kardeşine gürleyerek tokat atan aşağılık bir adamdı Aykut ve Pamir yerinden kalkıp engel olamıyordu. Her şey için geç kalmıştı. Annesi ve kardeşi gökyüzünden kayan yıldız misali bu evden kaymıştı. Pamir’in olan bitenden hiçbir zaman haberi olmamıştı. Şimdiyse fırsat ayağına gelmişti. Ne yapıp edip kardeşini bulmalıydı. Ona yapılanların intikamını alamazdı belki amma ona ihtiyacı olan sevgiyi verebilirdi. Kerim’in annesi haklıydı. ‘Nergis sevgisiz büyütülmüştü.’

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın:

[instagram-feed]