ZEHR-İ NERGİS / Bölüm 9

 Tuhaf bir gün olmuş ve nihayet bitmişti. Yani en azından kendine bittiğini söylüyordu Orhan. Hâlbuki onun günü yeni başlıyordu. Eyüp’e doğru giderken, bir yandan da Pamir’in söylediklerini düşünüyordu. Yurdagül’ün bir terör saldırısına kurban gittiğine neredeyse emindi. Nasıl yapıyordu bunu? Nasıl bu kadar emin olabiliyordu? Hiçbir zaman ‘Pamir gibi düşünmeyi’ becerememişti.

 Telefonuna yazdığı adrese baktı. Sokağın sonuna doğru yürümeye devam etti. Buraya geldiğini Pamir’den gizlemekle kötü mü etmişti? Ona bunu söyleyemezdi. Önce Nergis’le tanışacak ve onun gerçekten katil olup olmadığını öğrenecekti.

  Apartmanın önüne gelince titrediğini fark etti. Arif, Orhan’ın geleceğini biliyordu. Ona söylemişti. “Akşam size uğrayıp Nergis’le tanışmak istiyorum. Fakat lütfen geleceğimi söylemeyin,” demişti.

 Apartman kapısı açıldı. Ağır adımlarla merdiven basamaklarını tırmandı. Her şeyin çok çabuk olup bitmesini istiyordu, her şey çok yavaş ilerliyordu.

 Kapının öteki tarafında görünen Arif, bir an için Orhan’ın rahatça nefes almasını sağladı. Arif’i görmek, neden Orhan’ı rahatlatmıştı? Bunu şuan düşünmek istemiyordu. Orhan’ı içeri aldı Arif. Oturma odasına geçtiler. Birgül, Orhan’ı karşısında görünce nefesini tuttu. Bir an için onu Pamir sanmıştı. Neyse ki Arif acele davranıp Orhan’ı tanıtmıştı da Birgül tuttuğu nefesi bırakabilmişti.

 Orhan, Arif’e ‘Yurdagül Kiraz’ dosyasından bahsetmiş ve Pamir’in kardeşinin varlığını şimdilik bilmemesini istemişti. Arif dosyanın hassasiyeti bakımından Orhan’a hak vererek ricasını kabul etti.

 Birgül, Arif ve Orhan’a birer çay getirip odadan çıktı ve birkaç dakika sonra Nergis’le birlikte geri döndü.

 Orhan, kapıda dikilen kıza doğru baktı. Gözleri direk kızın mavi gözlerine kenetlendi. Boğazında ufak bir taş hissetti.

 Kız ürkmüş görünüyordu. Orhan’ın karşısındaki koltuğa yavaşça oturdu.

 Arif iç çekerek ayağa kalktı. “Ben sizi yalnız bırakayım,” Nergis’e bakıp gülümsedi. “Bu genç adam, abinin arkadaşı,” dedikten sonra odadan çıktı.

 Orhan gözlerini kızın gözlerinden ayırmakta ne kadar zorlansa da, kendi ellerine indirmeyi başardı. Omuzlarını dikleştirerek nefes aldı ve bakışlarını tekrar kaldırdı. Kızın gözlerinde kaybolmamaya dikkat etti.

“Adım Orhan. Günlerdir Pamir’le birlikte seni arıyoruz.” Yutkundu. Şimdi ne söyleyecekti? Bir plan yapmamıştı. Onunla baş başa kalacağına bile inanmamıştı. Oysa şimdi karşısındaydı ve öyle masum, öyle küçük görünüyordu ki… Bu kız katil olabilir miydi? Belki de İhsan da, Yağız da yalan söylemişti. ‘Umarım’ dedi içinden.  

 Nergis iri gözlerini kırpıştırarak Orhan’a bakmaya devam etti.

“Biz..” diye geveledi Orhan. “Senin için endişelendik.” Hızlıca bir karar verdi. Nergis’le onun kuralına göre konuşacaktı. Eğer katilse, Celladın kuralıyla Orhan kazanacak; değilse de kimse kaybetmeyecekti. “Katilin seni kaçırmış ve sana işkence ediyor olabileceğini düşündük.”

 Başını yere eğdi Nergis.

“Neler oldu, Nergis? Nerelerdeydin?”

 Başını iki yana salladı kız. “Korkunç şeyler oldu,” diye mırıldandı.

  İncecik, narin bir ses…

“Katil.. Yani amcanın oğlu, İhsan.. Sana zarar verdi mi?”

 Başını hayır anlamda salladı. “Sen polis misin?” diyerek Orhan’a baktı.

“Evet. Başkomiser Pamir Dinçer’in yardımcısıyım.” Bir saniyeliğine susup kıza baktı, “Abinin,” diye fısıldadı.

 Tepkisizce bakmaya devam etti Nergis.

“Pamir senin varlığını yeni öğrendi. Annesinin kim olduğunu öğrenince..” diliyle dudaklarını ıslattı. “Ailenin ve senin başına gelenler için üzgünüm, Nergis. Biz de cinayet masasında görevliyiz ama dosyayı bir başka ekip araştırdı. İhsan Aslanoğlu’nu biz tutuklamadık. Araştıran ekipte dâhil olmak üzere Pamir ve ben, senin onun kardeşi olduğunu öğrendiğimizden beri seni arıyoruz. Araştıran ekibin seni arama nedeni, İhsan’ın verdiği ifade. Bu katli abileriyle beraber yaptığını ve abilerinin seni kaçırdığını söylemiş. Pamir tahmin bile edemeyeceğin kadar başarılı bir Başkomiser. Annesinin varlığını.. Daha doğrusu öldüğünü öğrenince, senin peşine düştü. Arif Beyin bugün bize gelmesi tamamen şans eseri oldu. Biz senin İhsan’ın abileri tarafından öldürüldüğüne bile inanmıştık. Ama görüyorum ki, kaçmayı başarmışsın.”

“Evet, kaçtım,” diye mırıldandı.

“O gece olanları anlatabilir misin?”

 Başını hayır anlamında salladı. “Yeniden yaşamak istemiyorum.”

“Bak, Pamir’in buraya geldiğimden haberi yok. Arif Bey, bana abini aradığını söyledi. Bugün abinle konuşmaya gelmiş ama şans onu bana getirdi. Pamir görev için şehir dışına çıkmak zorunda kalmıştı. Rahat olabilirsin Nergis. Bana her şeyi anlatabilirsin.”

“Yeniden yaşamak istemiyorum,” dedi tekrardan.

 Ayağa kalktı Orhan. Kızın oturduğu üçlü koltuğa oturdu, Nergis’in yanına. “Nergis, benden korkmana gerek yok. Tamam, anladım. Anlatmak istemiyorsun. Ama bilmek zorundayım. Sana ve abine yardım edebilmem için bilmek zorundayım.”

 Başını kaldırıp Orhan’ın gözlerine bakınca Nergis, Orhan’ın iki göğsü arasından bir çığlık koptu. Orhan’ı derinden korkutan bir çığlık.

 Aniden yüzünü avuçlarına gömdü Nergis, ellerini yüzüyle beraber dizlerine dayayarak ağlamaya başladı.

 Orhan ne yapacağını şaşırarak kıza doğru eğildi. Ellerini gayri ihtiyarı kızın omuzlarına koydu.. Ve Nergis o an ayaklandı. Sanki Orhan, Nergis’e kötü bir şey yapmışçasına ona baktı. Korkmuş ve öfkelenmiş görünüyordu.

“Ben..” diye geveledi Orhan. “Özür dilerim..” dediyse de neden özür dileğini bilmiyordu. Ne olduğunu anlamamıştı.

 Nergis’in gözlerinden damlalar süzülmeye devam etti. İçini çeke çeke sakinleşti.

 Ellerini havaya kaldırdı Orhan. “Sana bir daha asla dokunmam. Korkma. Sana zarar vermeyeceğim. Yemin ederim, Pamir’in yardımcısıyım.”

 Elinin tersiyle yanaklarını ve gözlerini sildi Nergis. “Fotoğrafı var mı?” diye sordu. “Abimin fotoğrafı?”

“Var,” diyerek telefonunu çıkardı Orhan. Galeriye girip bir fotoğraf açarken, Nergis kalktığı yere oturdu. “Bak işte, beraberiz.”

 Fotoğrafta Orhan ve Pamir sırt sırttaydı. Ellerinde silahları vardı ve burası Fulya’nın stüdyosuydu. Fotoğrafı Fulya, günlerce yaptığı dır dır sonucu çekmişti.

“Anneme hiç benzemiyor,” diye fısıldadı Nergis.

 Telefonu geri alınca, Fulya’yla Pamir’in bir fotoğrafını açtı. “Bak, bu da eşi.”

“Abim evli mi?”

 Gülümsedi Orhan. “Evet, üstelik baba olacak,” derken Nergis’in yüzüne baktı.

 O an.. İşte o an gördü Orhan. Bu cümleyi bilerek söylemişti. Görebilir miyim diye denemek için ve görmüştü. Artık emindi. İhsan ve Yağız haklıydı. Karşısındaki masum görünümlü güzel kız, Aslanoğlu ailesinin Celladıydı!

  Bir sağa bir sola dönüp duruyordu Orhan. Saat gecenin üçü olmuştu. Pes etti ve yataktan kalktı. Gözünü kapadıkça o derin mavilikte kayboluyor, açtığında kızıla boyanıyordu. Nergis’in güzelliği nefes kesiciydi. Üstelik masum görüntüsünün altına gizlenen Cellat kimliği… Böylesine güzel, naif ve küçük bir kız nasıl Cellat olabilirdi?! Düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Keşke Nergis onun kardeşi olsaydı da, bu meseleyi Pamir çözseydi. Pamir insanların davranışlarını analiz etme konusunda Orhan’dan daha iyiydi. Fakat bugün kendinin bile bilmediği bir özelliğini keşfetmişti. Pamir de daha önce hiç görmediği bir şeydi bu. ‘Yalan!’ Orhan beş dakika içinde ne de çok yalanı peş peşe sıralamıştı!

 Başını elleri arasına alıp sıktı. Pamir’in baba olacağını söylediği an, Nergis’in yüzünde beliren ifadeyi düşündü. Bir kardeş, ağabeyinin baba olacağına sevinmeliydi, değil mi? Kusacak ve hatta öldürecek gibi bakmamalıydı. Öldürecek… Nergis hakikaten Cellattı ve Orhan kendini bir kurban gibi hissediyordu.

 Aniden ayağa fırladı. Hızlı bir şekilde üstünü değiştirdi. Bir yandan da Nergis’in omuzlarına dokunduğunda verdiği tepkiyi düşünüyordu. Biri onun canını yakmış olmalıydı. Nergis o tepkiyi gayri ihtiyari vermişti.

“Gerçekte kimsin sen? Sana ne yaptılar?”

 Son olarak saatini de takıp evden çıktı.

 Nergis’e, Pamir’in baba olacağını söyledikten biraz sonra Arif Bey içeri yeni bir çay tepsisiyle girmişti. Birgül Hanımın elinde de tabakların olduğu büyük bir tepsi vardı. Çayın ve ikramların ardından Orhan telefon numarasını Nergis’e bırakıp kalktı.

 Gecenin sakinliğini ciğerlerine doldurmak istercesine nefes aldı. Ne yapmıştı böyle? Pamir’den gizli yapayım derken hayatını yokuş aşağı itmişti. Şimdi ne olacaktı?

 Gözlerini bir anlığına yumunca.. Yine Nergis’i gördü. Hemen açtı gözkapaklarını. Dişlerini sıktı.

‘Nergis’in korkutucu bir güzelliği vardı.’

 İki göğsünün arası sıkıştı. Gözlerini bir daha kapatamayacağından korktu. Sanki bir daha uyursa, uyanamayacaktı.

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın:

[instagram-feed]