Casuslar Köprüsü, Bridges of Spies Film Yorumu

Gerçek hikayelerin beyaz perdeye aktarılmasının en iyi yanı, senaryoyu  ‘olmamış’ diyerek üzerini çizip bir köşeye atma riskinden sizi kurtarması. Çünkü olmuştur, oradadır, diri diri yaşanmış hadiselerdir… Film seyretme keyfinin yanı sıra, ne olup bittiğini sinema tadında öğrenmiş ve hatta dahasını da merak edip araştırmış olursunuz…

Bugün bahsedeceğim film Coen Kardeşler imzalı, tarihte U-2 krizi olarak geçen, Amerikan casus uçağı pilotu ile KGB ajanının takasını konu alan bir Steven Spielberg filmi. Başrollerinde Brooklynli bir sigorta avukatı olarak; Tom Hanks ve Rus ajanı rolünde Mark Rylance‘yi seyredeceğiz. KGB ajanı Abel, Amerikan hükümetinin eline geçer ve yargılanmak üzere süreç başlar. Kendisine atadıkları avukat Jim Donovan, onu idam edilmekten kurtarır ve bir müddet sonra Sovyet hükümetine esir düşen Amerikalı ajan pilot Powers için takas anlaşması gündeme gelir. Takas için görüşmeleri yürütme görevi ise resmi olmamakla beraber Donovan‘a verilir.

“Korkak biri savaş alanını terketmeden evvel kendine olan saygısını terkeder.”

O sırada, Doğu Almanya tarafından esir alınan Amerikalı bir üniversite öğrencisinin de takas mevzusuna dahil edilmesiyle işler biraz daha karışık bir hal alır. Sovyet Hükümeti ve Doğu Almanya ayrı ayrı takası sadece kendileriyle yapmadıkları sürece anlaşmaya yanaşmayacaklarını belirtir. Amerikan hükümeti için önemli olan sadece kendi casusunu geri almaktır  fakat Donovan, Almanlar’ın elinde rehin bulunan bu genç öğrenciden asla taviz vermez ve onun bu dik duruşlu tavrı olayların seyrini etkiler… 

Stoyki Muzhik!” 

Tom Hanks‘in artık sanırım, uzun metrajlı dram filmlerinin demirbaş yıldızlarından biri olduğunu kabul etmeliyiz. “Yeni Hayat”, “Yeşil Yol” hatta son dönemlerde çekilen “Sully” gibi mücadele filmlerinde sergilediği performanstan ne eksik ne fazla diyebilirim.  Rylance ise bu kısa ama pek tesirli ‘Rudolf Abel’ rölüyle bir ödülü hak edecek gibi görünüyor… Mühim olan da filmde boy gösteme süres değil, anlık bir sahnede; tek bir duyguyu, tek bir ifade ile seyirciye aktarabilme kaabiliyeti olmalı :)
Filmin İki buçuk saat kadar bir süresi var fakat hikayenin seyri o kadar rahat işlenmiş ki, sıkılmak bir yana merakla bir sonraki sahneyi bekliyorsunuz. Renkler, mimikler, ikili konuşmalar, toplumun algısı, mekanlar… Hükümetlerin karşılıklı tutumu, Berlin duvarının örülmesiyle alakalı kesit sahneler… Görülmeye değer bir film olduğunu düşünüyorum.
Gerçek hikayeyi bir kenara bırakıp objektif bir ders çıkaracak olursak; inandığımız şeyler arkasında ne kadar ve nereye kadar dik durabildiğimizi sorgulamak, belki faydalı olacaktır :)

Keyifli seyirler dilerim :)

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın:

[instagram-feed]