CİNAYET TOHUMU / Bölüm 33

   Fulya kendine gelince, arabanın anahtarını alıp hastaneye gitti. Belki de son günlerde yaşadıkları yüzünden gücünü yitirmişti. Doktor bir vitamin önerir ve kendini toparlardı. 

 Yarım saat, kırk dakika sonra hastaneden çıktı. Aradığı ilacı almıştı. Şimdi tek ihtiyacı kocasıydı. Pamir’i görme umuduyla emniyete gitti. İnci’yi masasında görünce onun yanına uğradı.

 İnci hazırladığı listenin çıktısını alıyordu. Fulya isimlere bakmak için izin isteyerek İnci’nin yanına oturdu. Pür dikkat isimlere bakarken, İnci katilin yakalandığı haberini verdi. Bir anlığına gözlerini isimlerden çekip, İnci’ye baktıktan sonra tebessüm ederek isimlere geri döndü. Gözlerini kısarak ekrana yaklaştı. İsimlerin içinde bir ayrıntı görmüştü. Emin olabilmek için biraz daha yaklaştı ve sessizce heceledi. “Pu-sat-ıl-gaz.”

 İnci onu duyabilmek için soru dolu bir bakışla baktı. Gözlerini kırpıştırdı Fulya. Bir daha baktı. Gözleri onu yanıltmıyordu. “Pamir, katilin sorgusunda mı?” diye sordu. İnci evet anlamında başını sallayınca, bir soru daha sordu Fulya. “Katilin adı Pusat mı?”

 İnci’nin değişen yüz ifadesi kelimeye ihtiyaç bırakmamıştı. Yine de “Adı Ahsena,” gibilerinden bir şey mırıldandı.

“Ama nasıl olur,” diyerek başını iki yana salladı Fulya. “Katilin imzası var.” İnci onu anlamayınca, parmağını bilgisayarın ekranına uzattı. “Bak,” Pervin’in P harfinde durdu ve parmağını aşağı kaydırdı, Uysal’ın U’suna. “Baştan sona yazıyor işte. Pu-sat-ıl-gaz.”

 İnci kocaman açılan gözleriyle bir Fulya’ya bir de ekrana baktı.

“Hatta şuna bak,” dedi Fulya ve parmağını Geray’ın G’sine getirdi. Naim’in N’sine kadar indirdi. “Gu-rur-la-sun… Burada yarım kalıyor. Katil Ahsena değil, bence katil Pusat Ilgaz adında biri. Belki de soyadının devamı var. Ilgazer gibi. Çünkü ‘gururla sun…’ eksik. Sunar olabilir mi? İki harf, iki kişi demek. Öldürdüğü insanlarla adını yazıp, üstüne birde dalga geçmiş.”

“Bunu nasıl anladın? Dahası biz nasıl fark edemedik!”

 Omuzlarını silkti Fulya. “Çok fazla şiir okurum ve şiirlerin içi sırlarla doludur. Ama bazı Şairler sırlarını ilk harflerle fısıldar. Akrostiş deniyor buna. Katiliniz de şiirleri seviyor gibi görünüyor. Sıradan bir katil, böylesine bir düzen kurmaz. Sizin katilin silahının laleler olduğunu düşünürsek, sıradan bir katil olmadığını söyleyebiliriz,” dedikten sonra ayağa kalktı. “Sorgu odasındaki kadını kurtarmalıyız. Pamir canına okuyordur.”

  Pamir sorgu odasından çıkıp, karşısında Fulya’yı görünce beyninden vurulmuşa döndü. Neyse ki, Sedat Amir direk konuşmaya başlamıştı da, Pamir’in beyni görüntüleri getirememişti. Hatta Pamir soru soramadan, Fulya her şeyi tane tane anlattı. Bu sırada ekibin hepsi etrafında toplanmıştı.

  Kelimeler, burnundan dışarı çıkıyormuşçasına fısıldadı Pamir. “Pusat Ilgaz A.Ş Gururla Sunar,” diye.

 Herkes birbirine şaşkınlıkla baktı. Bunca zaman nasıl olmuştu da okuyamamışlardı? Ya da dün gece, neden hiçbiri programın hepsini dinlememişti? Hepsi içinden kendine küfretti.

“Öyleyse Ahsena…” diye mırıldandı Pamir. “Kamera kaydını açın ve kimse içeri girmesin,” deyip sorgu odasına döndü.

  Hala yerdeydi Ahsena, avuçlarını yüzüne kapatmış, ağlıyordu. Tam karşısına gelip, çömeldi Pamir.

“Nişanlının adı Pusat, soyadı Ilgaz. Ortağı olduğun anonim FM’de radyocu. Gece programı yapıyor, ‘Pusat Ilgaz A.Ş Gururla Sunar’. Ama sadece bununla kalmıyor, aynı zamanda psikopat bir katil. Söylesene, neden korudun onu? Her şeyi biliyorsun, öyle değil mi? Seni Masum’u öldürmekle mi tehdit etti, bu yüzden mi sustun?”

 Ellerini yüzünden çekti, kızaran gözleriyle Pamir’e yalvarırcasına baktı. “Siz hiç aileniz, aşkınız, itibarınız ve yaşamınız arasında kaldınız mı?”

 Pamir soruya cevap vermek yerine kollarını göğsünde birleştirerek bekledi.

“Onu çok sevmiştim,” dedi Ahsena. “Uğrunda ölecek kadar…” elinin tersiyle yanaklarını silip fısıldadı. “Ben ölüyorum, Başkomiser. On birinci kurban benim ve beni kurtarmanız için artık çok geç. Yarın sabah ölmüş olacağım. Bu yüzden beni tutuklamanıza izin verdim. Ne olursa olsun, onu çok seviyorum.” Burnunu içine çekip devam etti. “Pusat öldürmüyor, o yapmıyor. Laleler yapıyor. Pusat katil değil. Katil, lalelerin tohumları!”

“Masum sizin çocuğunuz mu?”

“Hayır. Bakın… Lütfen, bırakın öleyim, sırlarımla gömüleyim.”

 Hışımla kadını tuttu Pamir, bir eliyle kolunu, bir eliyle çenesini sıktı. “Anlatacaksın! Şimdi!” gözlerinden çıkan öfke o odayı küle döndürecek kadar güçlüydü.

  Bu sırada Sedat Amir, tüm ekipleri seferber etti. Pusat Ilgaz’ın tutuklanması için.

  Pamir’in karşısındaki kişi bir kadın olmasaydı, çoktan ağzı burnu dağılmıştı. Kendini o kadar zor tutuyordu ki.. Bıraktı kadını. Yere oturup bağdaş kurdu. Burnundan soluyordu.

 Koluyla yüzünü sildi Ahsena. “Tamam, siz kazandınız,” dedi ve anlatmaya başladı. Her şeyi…

AHSENA

   “Tohumlarımız zehirli bizim. Savaş zehirlemiş. Bir daha arınamamışız. Büyük dedem Rıza Efendi kimyagermiş. Savaş sırasında zehirleri, çiçeklerin tohumlarına karıştırarak kullanmayı önermiş. ‘Toptan tüfekten daha iyi’ demiş, ‘Düşmana armağanmış gibi sunacağız ve ölümlerini izleyeceğiz,’ demiş ama kimseyi ikna edememiş. ‘Savaşacaksın’ demişler, büyük dedem savaştan kaçmak için uyduruyor sanmışlar. Ona deneme süreci bile vermeden muharebenin içine atmışlar. Savaş bittikten sonra çiftliği yapmış. Bahçesinin bir yerine laleler ekmiş. Zehri, lalelerin tohumlarıyla birleştirmiş. Atlar deneyi olmuş. Ölürken oğluna, yani dedem Mahmut’a ‘zehirli lalelerin yapılışını’ miras bırakmış. ‘Günün birinde yeniden savaş olursa, kullanacaksın’ demiş.

  Günün biri gelmekte çok gecikmemiş. 1978 yılında çat kapı gelmiş.

  Babamla annemin düğünlerine yakın, çiftlikte gizlenen bir sır çıkmış ortaya. Babam… Çiftliğe bakan ailenin kızını hamile bırakmış. Sevgi falan yokmuş aralarında. Çiftliğe fazla uğranmadığından, anlamamışlar kızın hamile olduğunu. Doğum yapınca, babası gelmiş dedeme. ‘Kızımla evlenecek!’ demiş. Babamla kızı evlensin diye dokuz ay susmuşlar. Para için tabi.

 Ama dedim ya, tohumlarımız zehirli.

 Dedemle babam, büyük dedemin lalelerini yapmış. ‘Aile vatandır’ demiş dedem. ‘Bu bir savaş’ diyerek, kendince mirasa uymuş. Doğan bebek hariç, hepsini, atlarla beraber lale dalları öldürmüş. Dedem, bebeğin de ölmesi taraftarıymış ama babam yapamamış. Almış çocuğunu, kaçırmış babasından ve bir yurda bırakmış.

  ‘Çiftlikte zehirlenme vakası’ diyerek, karantinaya alıp kapatmışlar çiftliği. Sonra da annemle evlenmiş babam.

  Mutsuz bir çocuktum ben. Sevgi yoktu bizim evde. Babam sessiz bir adamdı. Çok çalışırdı. Meğer düşünmemek için çalışırmış, vicdanı onu hiçbir zaman rahat bırakmamış. Annem iyi bir kadındı.

 Ben her şeyi on üç yıl önce, doğum günümde öğrendim. Dedem yatalak olmuştu. Doğum günümün sabahında yanına gidip, güne onunla başlamak istemiştim. Kapısı aralıktı, yanında babam vardı. Konuşmalarına tanık oldum. Dedem, artık dayanamadığını, öldüğünü söylüyordu. Mirastan bahsediyordu. Zehirlerin yapılışı ve lalelere nasıl enjekte edildiği unutmaması gerektiğinden bahsediyordu. Başta ne konuştuklarını anlamamıştım.

“Kafamın içinde hala o çığlıklar var,” dedi babam. Sesi titriyordu. “Ben o günden sonra bir daha kimseye bunu yapmayacağım diye yemin ettim. Zaten istesem de yapamam,” dedikten sonra formülleri ezberlemediğini söyledi. Dedesinin yazdığı kağıda da artık ulaşamayacaklarından bahsedince, dedem deliye döndü. Çünkü babam o kağıdı oğlunun kundağına koyduğunu söyledi. “Oğlum,” demişti. Yanlış duyduğumu düşünmüştüm ama hayır babam bir oğlu olduğunu söylemişti. Üstelik elinin tersiyle gözlerini silip, “Bir gün annesinin nasıl öldüğünü bilmeye hakkı var,” dedi.

 Dedem ona öyle çok kızdı ki, babamı aptallıkla suçladı. Babam ise paramparça olmuş sesiyle, “Ben bir daha kimseyi öldürmeyeceğim, baba!” diyerek karşı çıktı. Dedem bu lafa daha çok sinirlenerek katil olmadıklarını, lalelerin suçu olduğunu dile getirdi.

 Kulaklarıma inanamıyordum. Babam ve dedem… Onları aslında hiç tanımadığımı fark etmiştim.

 “O çocuk benim oğlumdu, baba! Sen istedin diye yaptım her şeyi! Evlenebilirdim Leyla’yla, o çocuğa babalık edebilirdim! Hatta belki Leyla’yı da sevebilirdim. Oğlum için severdim.”

 Benim bir ağabeyim varmış…

“Biz sevemeyiz Serhat. Sevgiyi öğrenmedik biz. Ne babam bana öğretti, ne de ben sana öğrettim!”

“Bu yüzden kızımı bile sevemedim ya zaten! Çocuklarımı mahrum bıraktın benden! Hep o laleler yüzünden!”

  Duyduklarım karşısında küle dönmüştüm. Babam başını boş boş sallayıp kapıya yürüdü, kaçamadım. Kapıyı çektiğinde karşısında titriyordum. O gün herkesten nefret ettim. En çokta babamdan. Benim bir ağabeyim varmış, yirmi iki yıl boyunca varlığını bilmediğim.

  Pılı mı pırtımı toplayıp çiftliğe yerleştim. Bir iki gün içinde dedem öldü. Herkes onun cenazesiyle uğraşırken, çiftliği sıfırdan inşa ettim. Ben, doğduğum gün kimsesiz kaldım. Annemle bile görüşmek gelmiyordu içimden. Babamın hayatına girip, onunla evlenmeseydi, belki de babam katil olmayacak, ağabeyimin annesi yaşıyor olacaktı.

  Çiftliğe tamamen yerleştikten sonra mahkemeye başvurdum. Katillere ait bir soy ad istemiyordum. Babam çok direndi ama kazanan ben oldum. Sonra da ağabeyimin peşine düştüm. Onu ararken tanıştım Pusat’la. Yaptığı radyo programında… Kimsesiz çocuklara yardım ediyordu, onların Pusat Abisiydi. Uzun bir süre dinledim onu. Kalbimde yer etmişti, adını bilmediğim bir sevgiydi bu. Yüzünü görmeden, sesine aşık olmuş olabilir miydim? Onu görmem gerekiyordu.

 Radyonun adresini öğrendim ve bir program sonu onu ziyarete gittim. Program bitince radyonun kapısını çaldım. ‘Sesinin hayranıyım ve yüzünü görmeye geldim,’ dedim. Öyle güzel gülümsedi ki, kalbimdeki sevginin aşk olduğunu o an anlayıverdim.

 İçeri aldı beni. Tüm gece sohbet ettik. Onunla zaman çabucak geçivermişti.

  Günler ilerledikçe onsuz kalmaya tahammül edemedim. Daha çok gittim radyoya, onu her fırsatta görebilmek için bahaneler aradım. En sonunda bir gün ona ağabeyimden bahsettim. ‘Abimi bulmak istiyorum. Düşündüm de belki radyon bir umut olur, ne dersin?’ dedim ve beraber onu aramaya başladık.

  Bir gece, bana radyonun battığını anlattı. Radyonun esas sahibi Pusat. Ama adını gizli tutma taraftarı. O radyo onun her şeyiydi. Batarsa, sevdiğim adam da batacaktı. Onu kurtarabilmek için ortak oldum. Radyoya yeni programcılar buldum. Kısa zamanda radyoyu büyüttük. ‘Azmine hayranım,’ demişti bana. Ben de onun sesine hayrandım, böyle tanışmıştık ve nihayetinde sevgili olduk.

  Bir hafta sonu onu çiftliğe çağırdım. Her şeyi kendimin yaptığını anlattım. ‘Ailem yok,’ dedim. Yoktu… Silmiştim hepsini. Zaten mahkemeyi kazandığımda annem ölmüştü. Babamı görmek istemiyordum.

 Zamanla çiftlikten çıkmaz oldu. Yavaş yavaş yanıma taşındı ve bu süreçte kendi aramızda söz kestik. Birkaç hafta içinde sade bir nişan yaptık radyoda. Pusat’ın dinleyicileri geldi, radyodaki öteki radyocular…

 Nişanı yaptık, düğün için biraz bekleme kararı aldık.

 Geçen sene ilk baharda bahçeye lale ekti. Bazılarını ayrı bir yerde, daire içine alıp ekmişti. Ona ne yaptığını sordum. ‘Bunlar özel’ dedi.

“Benimle paylaşamayacağın kadar özel mi?” diye sorunca, omuz silkerek gülümsedi. O aşık olduğum gülümseme değildi, içimi ürperten bir gülümsemeydi.

“Bana hiçbir zaman ailemi sormadın.”

“Anlatmadığına göre, sormamam gerektiğini düşündüm.”   

“Zaten anlatacak pek bir şeyim yok. Radyoyu benim gibi çocuklar için açmıştım. Ben, onlardan biriyim. Yurda bırakmışlar beni. Ne anamı, ne babamı bilirim. Ama..” diye susarken gözleri parlamıştı. Eline bir tane lale tohumu aldı. “Bildiğim bir şey var: Laleler! Ben, işte buyum,” diyerek elindeki tohumu gösterdi. “Lale Tohumuyum. Bu yüzden laleler beni koruyor.”

 Ondan korkmuştum. Öyle ürkütücü konuşuyordu ki, üstelik yüzündeki gülümseme…

“Yurda bırakıldığımda bir not varmış kundağımda. Yurttan ayrılırken verdiler elime. Garip garip rakamlar, kargacık burgacık kelimeler yazılıydı. Yıllarca onu çözebilmek için uğraştım. Sonunda başardım. Bir iksir formülü desem yalan olmaz. Lalenin tohumuyla elde ediliyor, tohum laleye aktarıyor ve lalenin dalı aracılığıyla temas ettiği yere… Bunu başaracağım. İksir kundağıma öylesine konmadı ya! Ben tohumdum, bebektim; iksir koydular, özüme kavuşacağım, belki de aileme…”

  İnanmak istemiyordum, parçaları birleştirmek… Hayır, yapmak istemiyordum. Gerçek olamazdı, olmamalıydı! Milyonlarca insan arasından onu bulmuş, onu sevmiş olamazdım…  

                      Fakat gerçekti. Nişanlandığım adam, yıllardır aradığım abimdi! ”

Yazıyı beğendiyseniz bir yorum bırakın: