(Bir Önceki Bölümden: “Çıkış yok,” dedi Sıla. “Tüm geçitler imha edildi.” / Alper’in havada kalan ayağı sertçe yere indi. Yüzündeki öfkeyle arkasına döndü. / “Ne demek bu?”/ Sıla, “Kaya kapandı,” diyerek yutkundu. )
Alper’den önce Arya’nın sesi yankılandı: “Ne demek istiyorsun sen!”
“Sıla’yı duydunuz!” diye bağırdı Caner. “Çıkış yok! Hepiniz bundan böyle Ceramilia’da yaşayacaksınız.”
“Hayır!” diyerek ayağa kalktı Arya. Muhatabı annesiydi. “Ailemi alıp gidebileceğimi söylemiştin! Nasıl yalan söylersin?” kendi etrafında dönerek güldü. “Hayır, sen babamı öldürdün, beni kullanarak babamı.. Kötüler daima kötü kalır! Ben de az daha az önce sana inanacaktım. Tabi ki sen yalan söylersin, katilsin! Katil kalacaksın. Asıl ben sana inanacak kadar nasıl saf olabildim!” sesi titriyor, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu.
“Arya yeter!” diyerek karşı çıkan Coda’ydı. Ayağa kalkıp ikizinin yanına gitti.
“Biliyordun!” dedi Arya, Coda’yı suçlayarak. “Kayanın kapandığını biliyordun, di mi?”
“Evet, biliyordum. En doğrusu bu, inan bana. Olması gereken..”
İkizini göğsünden iterek susturdu. “Sen aklını mı kaçırdın, Coda! Daha dün onun kalbini sökebilirken, şimdi nasıl karşıma geçer onu savunursun!”
“O dediğin bizim annemiz, Arya!”
Ve bir tokat sesi tüm Ceramilia’da patladı.
“Bana vurmuş olman bu gerçeği değiştirmeyecek,” dedi Coda. Tokadı atan Arya’ydı.
Annesine döndü Arya. “Kayayı açacaksın ve ailemi alıp gideceğim.”
“Dane ölmüştü,” dedi arkalarından gelen Fatma’nın sesi. “Onu sana döndürmek için annemiz kendi gücünden verdi. Kocan artık bir insan değil. O bizden biri.”
Arya şaşkınlık içinde Fatma’ya döndü.
“Sen, ikizin ve kocan Almansınız. Alper ve Sibel, Türk. Ben İranlıyım. Ama hepimiz Orman Koruyucularıyız. Bundan böyle Cadı ya da Büyücü olarak ayrışmayacağız. İster kabul et, ister etme; ister sev ister sevme, bundan böyle burada hep beraberiz.”
Fatma alev saçan gözlerini Arya’dan çekerek Alper ve Sibel’e yöneltti. Sonra da cebinden çıkardığı iki anahtarı masanın üstüne koydu.
Anahtarın biri kartal, diğeri bozkurt şeklindeydi. Sıla kartal şeklindeki anahtarı Dane’ye, bozkurt şeklindekini Alper’e uzattı. “Bunlar evlerinizin anahtarı. Bizimle şatoda kalmak istemeyeceğinizi düşünerek size özel ev yaptırdım. Kartal Almanları, Bozkurt Türkleri sembolize eder. İnsan olarak yaşadığınız dönemlerdeki ırklarınıza saygı duyuyorum ama kızımın söylediği gibi burada hepiniz Orman Koruyucususunuz. Lütfen bunu unutmayın ve huzurla yaşayalım.”
Dane titreyen elini saklamaya çalışarak anahtarı aldı. “Sanırım beni diğer tarafta bekleyen iyi bir gelecek yok, değil mi?” diye sordu Sıla’ya.
“Senin ve ailen için en doğru yer burası Dane. Aramıza hoş geldin.”
Arya tam bir şey diyecekti ki Fatma elini onun omzuna koyarak susturdu. “Hırçınlığın işe yaramayacak,” diye fısıldadı.
Elini iterek, “Bir gün tekrar kaya açılacak mı? Çıkış olacak mı?” diye sordu.
“Evet,” dedi Sıla. “Dış tarafla bağlantıyı koparmayacağız ve bir gün kaya açılacak. O vakit herkes istediği yere gitmekte özgür olacak.”
“Ne zaman?” diye soran Alper’di.
“Bir gün tüm dünya gazeteleri ve televizyonları şu haberi yapacak:
Bugün dünyanın hiçbir yerinde bir tane bile kız çocuğu şiddet görmedi, taciz ve ya tecavüze uğramadı ve öldürülmedi.
Bugün dünyanın hiçbir yerinde bir baba, çocuğunun gözü önünde karısını dövmedi ya da öldürmedi.
Bugün dünyanın hiçbir yerinde bir kadın şiddet görmedi, taciz ve ya tecavüze uğramadı. Bugün dünyanın hiçbir yerinde bir kadın bıçaklanarak, yakılarak, bağlanarak, dövülerek, silahla vurularak yahut herhangi bir şekilde öldürülmedi.
Bugün dünyanın hiçbir yerinde bir çocuğun ya da kadının cesedine rastlanılmadı.
Bugün dünyanın her yerindeki savaş, zulüm ve eziyet son buldu.
Bugün tüm dünya sınırlarını kaldırarak bütün oldu.
Bugün ve sonraki tüm günler mutlak barış ilan edildi.
İşte bu haber yapıldığı gün kaya yeniden açılacak.”
“Bu haber asla yapılmayacak,” dedi Alper.
“Evet,” diyerek karşılık verdi Caner. “Çünkü insanlar asla bu kadar iyi olmayı başaramayacak.”
Herkes sessizce birbirine baktı.
“Şimdi düşünün,” dedi Sıla. “Sizi kayanın öteki tarafındaki korkunç dünyaya bağlayan ne var?”
“Ailem,” diye yanıtladı Sibel. “Annem ve babam.”
“Onlar annen ve baban değil, seni büyüten insanlar. Senin ailen biziz Sibel. Anneannen Piran ve büyük annem Efsun aynı adamın soyundandı: Kasım’ın. Sen benim ailemden birisin.”
“Ama onlar yokluğumda kahrolur…”
“İnsanlar unutur. Evet, üzülürler ama unuturlar.” Sibel’in yanına gelerek kollarını açtı. Beklemeksizin Sibel’i kendine çekti.
Alper soru sormadı ama Caner, gözlerinden aklından geçeni okumuştu. “Tesisteki tüm koruyucular burada,” diye cevapladı aklındaki soruyu. “En az bu şato kadar büyük bir yer yaptık, onların da kendilerine ait odaları var. Her biri Orman Koruyucusu, hem Ceramilia’yı hem de dünyayı dengede tutan ormanları korumakla yükümlüler. Koruyucular bu görevi kayadan dışarı çıkmadan yapabiliyor. Eğer bana olan öfken dinerse, ki dinecektir, eski yerin hazır. Koruyucuların Komutanı olmanı istiyorum, Alper. Çünkü sen, en iyisisin.”
Sıla, Sibel’i bıraktıktan sonra Arya’ya döndü. “Asla Efsun gibi olmayacağım. Senin tanıdığın annen değilim. Bambaşka biriyim. Bana bir şans ver. Melodi’yi senden koparmaya niyetim yok. Efsun’un anneme ve bana yaptığını sana ya da Melodi’ye yapmayacağım, Arya. Onu sen yetiştireceksin, dilediğin gibi, nasıl olmasını istiyorsan. Ama ne olur burada isteyerek kal ve bize şans ver. Üstelik Efsun’un kayanın dışına yolladığı tüm büyücüler ve aileleri de burada, bizlerle. Bizim soyumuzdan dışarda kimse kalmadı.”
Arya gözünden düşmek üzere olan yaşı elinin tersiyle itip başını salladı.
Sibel, Alper’in elini tutup iç çekerek gülümsedi.
Alper omuzlarını düşürerek, Caner’e olumlu anlamda başını salladı.
Dane ayağa kalkıp ona doğru koşan çocuklarına kollarını açtı.
Coda hepsine gülümseyerek baktı.
O sırada Fatma bakışlarını uzakta bir yere dikmişti. Bir Orman Koruyucusu, Fatma’ya gözlerini kaçırarak bakıyordu ve bakışları birleştiğinde gülümsediler.