(Bir Önceki Bölümden: Zehirle büyülenen kiraz, hayatını Büyük Cadı olmaya adayan küçük Sıla’yı yavaş ve sancılı bir şekilde yere yığdı.
Annelerinin bedeni yere düşünce ikizler şaşkınlıkla birbirlerinin gözlerinde dondular. Coda’nın elinde annesinin kalbi, Arya’nın elinde annesinin kanı vardı..)
İçeriye pelerinli bir cadı koşarak girdi. İkizleri hızla itip Sıla’yı kollarına aldı. “Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz, aptallar!”
Arya kaşlarını çatarak cadıya baktı. Cadı, Sıla’yı bir bebekmişçesine dikkatlice yere yatırıp ateş saçan gözlerini ikizlerin üstünde gezdirdi. “Şu halinize bakın, daha benim kim olduğumu bile bilmeyen zavallılarsınız!” Coda’nın elinden kalbi kaptığı gibi Sıla’nın yanına çöktü. İkizler gafil avlanmıştı. Annelerini öldürdüklerinin şokunu atlatamadan, kim olduğunu bilmedikleri bir cadı tarafından hakarete uğramışlardı.
Cadı elini sokup büyülü kiraz çekirdeğini çıkarınca, Arya kendini toplayarak atıldı. “Asıl sen ne yapıyorsun! O çıkardığın şeyi geri sokup, bırak onu!”
“Neyi bırakayım?” diye karşı koydu cadı. “Daha anne bile diyemediğin kadını mı?”
“Kimsin sen?” diye sordu Coda.
Cadı acıyan bakışlarını ikizlerin üstünde gezdirerek, “Tanımak bile istemediğiniz kardeşiniz Fatma’yım,” dedi. İkisi de hayalet görmüşçesine buz kesti. Onların bu halinden yararlanarak elindeki kalbi annesinin göğsünden içeri soktu.
“Hayır!” diye inledi Arya. “Onu hayata geri döndürmezsin!”
Bu sırada Sibel, Kâhin’in yaptığı büyünün etkisinden çıkmış, anlamsız bakışlarla etrafı süzüyordu. Birden yerde yatan Alper’i görüp koştu. Onu kollarına alarak yaşam belirtisi aradı.
Fatma, annesinin kalbini yerine koyduktan sonra bedenini koruma kalkanının içine alarak balkona koştu. Ellerini havaya kaldırdı. Avuçlarının içinden yağmur misali rengarenk tozlar uçuştu. Tüm Ceramilia Fatma’nın avuçlarından dökülen tozlarla kaplandı. Karanlık kaçtı, ateş söndü, şimşek dindi; herkes olduğu yere yığılıp kaldı. Hayalet ordusu yok olurken, cadılar tozun etkisiyle bayılmıştı.
İçeriye geri döndüğünde, “Uyandıklarında hiçbiri bir şey hatırlamayacak,” dedi. Arya’ya döndü, “Ayrıca burada bana laf yapacağına ölmüş kocanı bulsan iyi edersin.”
O ana dek Arya’nın aklında kızından başka biri yoktu. Kocasının varlığını bile unutmuştu. “Ölmüş olamaz,” diye geveledi. Başını iki yana salladı. “Önce kızımı alacağım. Sonra kocamı alıp gideceğim.”
Derin bir iç çekti Fatma. Tam ağzını açmıştı ki, Sibel bir feryat kopardı.
“O nefes almıyor!”
Coda kendini toparlayıp, Sibel’in yanına gitti. Elini Alper’in yüzüne tutarak gözlerini yumdu.
“Hayatta ama bir şifacıya ihtiyacı var,” dedi.
Fatma koca bir iç daha çekerek yanlarına geldi. “Ben şifacıyım, çekil.”
Deniz annesine sarılmış, olan biteni anlamaya çalışıyordu. Coda yerini Fatma’ya bırakarak kalktı. İkizinin yanına gitti. Fatma beyaz toz dökülen avuçlarını Alper’in üstünde gezdirirken, Sibel sıkı sıkıya Alper’in elini tutuyordu.
“Sevgilin yaşayacak, merak etme,” dedi Sibel’e.
Biz sevgili değiliz demek istediyse de susup umutla bekledi.
Fatma ellerini çektikten sonra, “Birazdan kendine gelir, sabırlı ol,” diyerek kalktı. Arya onu dikkatle izliyordu. “Ne bakıyorsun?” diye çemkirdi Arya’ya.
“Seni neden sevdiğini anlamaya çalışıyorum,” dedi Arya. “Biz de dahil diğer hiçbir çocuğuna sevgisini vermemişken, niye tüm sevgisini sana verdiğini bilmek istiyorum.”
“Peki ya siz, niye birbirinize verdiğiniz sevgiden biraz bana vermediniz?”
“Biz seni görmedik bile, sadece adını duyduk. Sen bizim burada olduğumuz süre boyunca yoktun ki.”
“Bence size vermediği sevgiyi bana verdiği için, beni zaten hiçbir zaman kabul edip sevmediniz. Söyle Arya, senden nefret ettik de, sen bizim düşmanımızsın de. İçinde tutma, bırak öfken yüzünü göstersin.”
Coda elini Arya’nın koluna koyarak onu arkasına aldı. “Sen bizim düşmanımız bile olamazsın, Fatma. Şimdi herkesi toparlayıp götüreceğim, o yüzden Melodi’nin yerini söylesen iyi edersin.”
O sırada odanın kapısı gürültüyle kapandı. İçeriye iri cüsseli bir adam girmişti.
“Kimse henüz bir yere gitmiyor,” dedi. İçerideki herkesi tek tek süzdükten sonra Sıla’nın başucuna gidip onu kollarına aldı.
“Sen de kimsin?” diye sordu Coda.
“Şu an hayatınızı borçlu olduğunuz kişiyim,” kaşını kaldırdı. “Başka soru yok!” Sıla’yı yatağa yatırdı. Efsun’un cansız bedeni kırmızı bir kuş gibi havalanıp buharlaştı.
“Aslında orada değildi,” diye açıkladı Fatma. “Büyüydü. Efsun öleli çok oldu. Bedeni ana kayanın altında gömülü.”
Arya, “O nasıl öldü,” diye sorunca, adam bağırdı: “Soru yok demiştim!”
Hepsi olduğu yerde sıçrayarak sustu. Adam o sırada, yerde oturmuş Alper’in elini tutan Sibel’i gördü. “Sen Piran’ın torunu musun?”
Sibel başını salladı. Adam dikkatle ona bakmayı sürdürdü. Gözlerinde özleme benzeyen bir parıltı görmüştü, Sibel.
“Kardeşim tıpkı sana benziyordu,” dedi neredeyse titreyen bir ses tonuyla. Adam, Sibel’e bakmaya devam ederken, Sıla onun elini tutarak mırıldandı.
“Caner…”
Adamın renksiz gözleri anında ela oldu. Arya bir an için o gözlerde sevgi gördüğünü sanmıştı. Kimdi bu adam? Coda’ya soru dolu bakışlarla baktı. İkizi cevap niteliğinde omuzlarını silkti.
“Sana, ben istemediğim sürece ölmezsin, demiştim,” dedi Caner, Sıla’ya.
Sıla kalbini tutarak doğruldu. Önce ikizlere sonra Fatma’ya baktı.
“Başardık anne,” dedi Fatma. “En az kayıpla atlattık.”
Rahat bir nefes aldı Sıla.
“Kızım nerede!”
Caner öfkeyle Arya’ya döndü. Gözleri şimdi simsiyah olmuştu. “Soru sormak yok!” sesi, Arya’nın içinde patladı. Sıla onun kolunu tutarak, “Sakin ol,” diye mırıldandı. “Hak etmedikleri halde çok şey yaşadılar. Artık her şeyi bilmeye hakları var.”
Sakinleşerek başını salladı Caner.
“Bilmek istediğini düşündüğüm bir sorun var, anne.”
Endişeyle kızına baktı.
Fatma dışarıyı işaret ederek, “Arya’nın kocası, sanırım ölmüş,” dedi. Sonra yeri işaret etti. “Kâhin’in bedenini kullandığı asker kötü durumdaydı, az önce müdahale ettim. Birazdan uyanacak.”
Omuzları düştü Sıla’nın. “Dışarı çıkıp Dane’ye bak.”
“Ben de geleceğim,” diye atıldı Arya.
“Hayır,” dedi Sıla. “Sizin bilmeniz gerekenler var.” Fatma’ya döndü. “Gelirken Melodi’yi de getir.”
“Kızım hayatta mı?”
Fatma odadan çıkarken, Sıla başını salladı.
“Ben sandığınız kişi değilim. Anneniz olan o canavar, uzun yıllar önce öldü. Ben sadece onun görünümün de olan bir yabancıyım.”
“Hiçbir şey anlamıyorum,” diyerek araya girdi Coda.
“Anlayacaksın.” Çocuklarına koltuğu işaret etti. “Oturun.” Ayağa kalkıp bedenini düzeltti. Ne bir kandamlası, ne de bir boşluk vardı. Önce Sibel’in yanına çömelerek saçını okşadı. “O iyi olacak, endişelenme.” Alper’i havaya kaldırıp yatağa yatırdı. “Sen onun yanında kal, gözlerini açtığında eminim, sadece seni görmek isteyecektir.”
Arya, Coda ve Deniz büyük koltuğa oturmuştu. Sıla tam karşılarındaki tekli koltuğa oturdu. Caner hemen yanında, ayakta dikiliyordu.
Sıla uzanarak çocuklarının ellerini tuttu. Coda buz gibiydi ama annesine karşı koyamadı. Acıyla gülümsedi Sıla. “Sana yaptıklarımı affedebilir misin, bilmiyorum, ama ben kendimi hiçbir zaman affetmeyeceğim. Bilmeni istedim.”
“Kimsin sen?” diye sordu Arya.
“Ben sizi doğuran kadınım, evet. Ama sizi doğurduğum o ilk an ikinizin de annesi Efsun olmuştu. Benim görevim sadece doğurmaktı. Senin Büyük Cadı olduğunu sandığı için, senle ilgili tüm yetkiyi elimden aldı. Sevgimi bile, benden çalmıştı. Anneme yaptığının aynısını bana yaptı. Efsun, benim beklediği cadı olduğumu sandığı andan sonra, beni annemden kopararak yanına aldı. Kendisi gibi yetiştirdi. İçimde anneme karşı kocaman bir öfke beslememi sağladı. Her şeyimle ona bağlanmalıydım, bu yüzden en çok da anneme olan sevgime tahammül edemiyordu. Annemi ezdi, kendi torununu, en sevdiği kızının kızı olmasına rağmen, annemi gölgede bıraktı. Anneanneniz, siz Kâhin’le birlik olup kayayı kapattığınız dönem hastaydı. Kaya kapanıp, burada işler çığırından çıktıktan sonra daha fazla dayanamarak öldü. Zaten hayatı boyunca yaşadığı tek şey acı çekmek olmuştu.
Efsun sizi sahiplenip, tüm yetkiyi benden aldıktan sonra yavaş yavaş farkına vardım. Anneme yaptıklarını o vakit görmeye başladım. Ben annemin tek çocuğuydum ve beni Efsun’a kaptırmıştı. Yaşadığı acıyı tahmin bile edemiyorum.
Sizi sevmemi istemedi, beni sevmenizi istemedi. Sizin kayadan çıkış töreninizde bile bulunmama müsaade etmedi. Ben istediğim için değil, o istemediği içindi her şey. Çünkü benim sizin üstünüzde hiçbir hakkım yoktu.
İran’da yaşadığım hayat beni bir başkasına dönüştürmeye başlamıştı. İçimdeki insanı dışa vurmaya başlamıştım. Caner’le ilk orada tanıştık. Sonra beni Arjantin’de buldu. Ve böylece sizi doğuran kadına ait ne varsa hepsi yok oldu. Efsun’un içime diktiği kötülüklerden arındım. Gerçek bir yaşam amacı edindim. Bir yanımda Caner, diğer yanımda bana kalan tek çocuğum Fatma vardı.
Her şeyi dengede tutmak kolay olmadı. Sonuçta Efsun değişimimi anlamamalıydı. O yüzden sizin izinizi kaybettiğinde, tekrardan Cadı Sıla’ya dönüşüp tanıdığınız kadın olarak karşınıza çıktım.
Fatma’dan sonra bir daha hiç çocuk doğurmadım. Efsun’a da Arjantin’de evlendiğim adamın çocuğunun olmadığını ve bu yüzden beni çok dövdüğünü söylüyordum. Bu bir yalandı. Bir kopyamı yapmıştım, Efsun kopyamı takip ediyordu. Aslında sizden önce benim izimi kaybetmişti. Çünkü ben Caner’le birlikte tam da bugünü planlamakla meşguldüm.
Kayayı kapatmanız benim planım için kusursuz bir meze olmuştu. Kaya kapandı, Ceramilia’nın dengesi şaştı. Ardından Melodi doğdu ve Efsun bir kez daha yanıldığını fark etti. Sırf gözlerindeki o çöküşü görmek için Melodi’nin doğumuna dek onu hayatta tuttum.
Dışarıyla bağlantım vardı,” diyerek Caner’i gösterdi. “Ben dilediğim gibi hareket edebiliyordum. Çünkü artık bir Cadı değildim. Beni hiçbir zaman hapsetmediniz.
Melodi’nin doğduğu gün, Efsun’un karşısına geçtim ve saatlerce kahkaha attım. Anneme ve bana yaptıklarını yüzüne vurup durdum. Benim sevgisiz bir canavar olmamın sebebi oydu. Ve o gün onu kahkahalarımla öldürdüm. Ona gerçekte ne olduğumu gösterdim. Korkudan dili tutuldu. Yaşlı, çürümüş bir cadıydı artık. Öldürmek zor olmadı.
Onu öldürüp bedenini toz parçalarına dönüştürerek, ana kayanın dibine gömdüm. Ardından Ceramilia’da mutlak liderliğimi ilan ettim. Zehra… Ah, bir tek o karşı çıktı. Liderlikte hak iddia etti. Balkona çıkarak hepsine ne olduğumu gösterdim. Dilleri kopmuş gibi kalakaldılar. Ama buna rağmen Zehra çıldırmayı başardı. Onu yerin altındaki odalardan birine kapattım. Hala orada.
Efsun gibi gaddar bir lider olmadım. O ne yaptıysa tersini yaptım. Her şey istediğimiz yönde gidiyordu. Geriye son bir şey kalmıştı.” iç çekerek Sibel’e baktı. “Kâhin’i öldürmek.”
Arya ve Coda aynı anda farklı sorular sordu. Arya: “Kızımı neden aldın?” diye sorarken; Coda: “Gerçekte nesin?” demişti.
Sıla önce Arya’ya cevap verdi. “Kâhin’in buraya gelmesini sağlamanın tek yolu Melodi’yi, yani beklediği Kadim Kişi’yi almaktı. Ona zarar vermedik, ailesini ve yuvasını tanıdı. Küçük bir tatil yaptı. Hepsi bu, o iyi.”
“O halde neden Kâhin öldüğünde benim sana boyun eğmemi söylüyordun?”
“O sırada Kâhin henüz tamamen ölmemişti. Ve bir anda sana, ben değiştim, artık tanıdığın kişi değilim deseydim, sen durup dinler miydin?”
Arya başını iki yana sallarken, Coda sorusunu yineledi: “Artık cadı değilsen, nesin?”
Sıla önce çocuklarına, sonra Caner’e, ardından tekrar ikizlere baktı. “Ben artık bir Ölümsüzüm.”